Musluğun ucundan süzülen bir damla su… Belki dikkatimizi çekmiyor, belki sesini
duymuyoruz bile. Ama o damla, dünyamızın geleceğinden eksilen bir parça aslında.
Gözle görülmeyen bu israf, gün geçtikçe büyüyor ve insanlığın karşı karşıya kaldığı
en büyük krizlerden biri haline geliyor.
Bu kriz artık yalnızca uzak coğrafyaların sorunu değil. Tam da yaşadığımız şehirde,
İzmir’de su alarm veriyor. Kentin en önemli su kaynaklarından biri olan Tahtalı
Barajı’ndaki su seviyesi, son yılların en düşük seviyelerine geriledi. Kurak geçen kış
ve bilinçsiz su tüketimi nedeniyle barajdaki doluluk oranı ciddi şekilde düştü.
Uzmanlar uyarıyor: Eğer bu gidişat sürerse, önümüzdeki yıl İzmir ciddi bir su
sıkıntısıyla karşı karşıya kalabilir.
İzmir gibi büyük bir şehirde musluklardan su akmayacağı ihtimali, kulağa bilim kurgu
gibi gelse de artık uzak bir senaryo değil. Oysa biz hâlâ diş fırçalarken musluğu
kapatmayı ihmal ediyor, araba yıkarken litrelere acımıyor, bahçeleri saatlerce
suluyoruz. Herkesin “Benim bir damlamdan ne olur?” diyerek savunduğu bu ihmal,
bugün koca bir şehri kuraklıkla baş başa bırakıyor.
Su israfı yalnızca bireysel alışkanlıklarımızla sınırlı değil. Tarımda kullanılan
geleneksel sulama yöntemleri, sanayideki bilinçsiz tüketim ve şehir altyapılarındaki
sızıntılar da büyük kayıplara yol açıyor. Her yıl milyonlarca ton temiz su, daha
musluğa bile ulaşmadan toprağa karışıyor. Bu kadar kıymetli bir kaynak neden bu
kadar hoyratça harcanıyor?
Çözüm belli: Bilinç. Herkesin elinden geldiğince tasarruf etmesi, çocuklara suyun
değeri daha erken yaşta öğretilmesi ve yerel yönetimlerin sürdürülebilir politikaları
ivedilikle hayata geçirmesi gerekiyor. Bir damla su, bir damla yaşam demek. Ve biz
her gün, geleceğimizden çalıyoruz.
Bir gün musluklar açıldığında su gelmezse, hatırlayalım: Su bizden vazgeçmedi. Biz,
ondan vazgeçtik.