Gözümüzün önünde olup biten bazı manzaralar, sadece çevreyi değil, vicdanlarımızı
da kirletiyor. Son zamanlarda sık sık tanık olduğum manzaralar, bu ülkenin insanına,
eğitimine ve toplumsal bilincine dair derin endişelerimi artırıyor. Seyir halindeki
araçların camından hoyratça fırlatılan içecek kutuları, yola savrulan pet şişeler ve
arkasından uçuşan naylon torbalar... Bu sadece çevreyi kirletmek değil; trafikte
seyreden başka sürücüler için birer tehlike unsuru haline geliyor. Asfalta zıplayan bir
kutudan korunmak için yapılan ani manevra, belki de hiç olmayacak bir kazaya neden
olabilir.
Peki ya atılan sigara izmaritleri? Geçen yıl İzmir’de tanık olduğumuz ve yüzlerce
hektar ormanımızı yitirdiğimiz yangınlar, işte bu küçücük ama ölümcül dikkatsizliklerin
acı bedelleri. İnsanlık en az on beş bin yıldır yeryüzünde var. Peki, biz hâlâ en temel
sorumlulukları öğrenemediysek, neyi öğrendik?
Yol kenarlarında biriken çöpler, parklara serpiştirilen ambalaj atıkları ve umarsızca
boşaltılan küllükler… İyi niyetli insanları tenzih ederim; fakat çoğunluk adeta “nasıl
daha fazla kirletiriz” diye toplanıyor sanki. Özellikle gençlerimizin çevre bilinci
neredeyse yok denecek kadar az. Bu noktada sorgulamak kaçınılmaz: Evde, okulda,
sokakta; büyükler hiç mi eğitim vermiyor bu çocuklara? Dahası, olgun bireyler neden
aynı duyarsızlığın içinde? Oysa zor şeyler değil bunlar. Elimize geçen çöpü yere
atmamak, yaktığımız sigarayı söndürüp uygun şekilde imha etmek, aracımızdan bir
atık fırlatmadan önce iki kere düşünmek… Küçük ama anlamlı adımlar.
Bir büyüğümüz şöyle derdi: “İyi insanlar güzel çevrelerde yetişir.” Bu söz sadece fiziki
güzelliği değil, temiz, yaşanabilir, saygılı toplumları da işaret eder. Çevremizi
kirletmeyelim ki çocuklarımızın vicdanı da kirlenmesin.
Kirletme yeter. Çünkü doğayı korumak, insanca yaşamanın en sade ve en kutsal
yoludur.