İnsan, nereye giderse gitsin, kalbinin bir köşesinde memleketinin izlerini taşır. Benim
kalbimdeki o yer, Van’dır. Bu şehirden ayrılalı tam on yıl olmuş. Arada sırada gidip
geliyorum elbette; ama ne o yolların tozu silinip gidiyor üzerimden, ne de yüreğimdeki
özlem eksiliyor. Her seferinde daha da büyüyerek karşılıyor beni Van’ın sokakları,
dağları, gölü…
Otlu peynirli sabah kahvaltılarını, ayran aşı çorbasını, tandır ekmeğini özlememek
mümkün mü? Edremit’te göle karşı yaptığımız piknikler, semaverde kaynayan ikindi
çayları… Bunların her biri, sadece birer anı değil; çocukluğumun, gençliğimin,
sevdiklerimin kokusunu taşıyor. Van Gölü’nün mavi ve sodalı sularında yüzmenin
serinliğini dünyanın hiçbir sahilinde bulamadım henüz.
Doğunun Paris’i derler Van için. Doğrudur. Tarihiyle, doğasıyla, insanıyla apayrı bir
güzelliği vardır memleketimin.
Ama itiraf etmeliyim ki, bu özlemi ateşleyen, büyüten ve zaman zaman ağırlaştıran en
büyük sebep, kısa süre önce kaybettiğim babamdır.
Babadan yoksun olmak başlı başına bir eksiklik. Derdini, sevincini, umutlarını, hayal
kırıklıklarını paylaştığın o koca çınar yoksa, hayatın anlamında da bir boşluk beliriyor.
Babamı bu kadar çok sevdiğimi kaybedince daha iyi anladım. Mezarını her ziyaret
ettiğimde sanki beni duyuyormuşçasına anlatıyorum ona her şeyi. İçimden geçenleri,
hayatımda olanları, özlemlerimi, kırgınlıklarımı… Onun sessizliğiyle teselli buluyorum.
Babam biraz sertti; kolay kolay gevşeyip duygularımızı açıkça konuşamazdık. Ama
ölümüne yakın, Ankara Şehir Hastanesi’nde tedavi görürken, ikimiz de o görünmez
duvarları biraz yıktık. Ben daha samimi davranmaya başladım; o da sanki
çocukluğuna döner gibi yumuşamıştı. Öleceğini biliyordu. Sürekli vasiyetlerini
anlatıyordu bana. Son günleri böyle, karmaşık ama bir o kadar da anlamlı geçti.
Her türlü imkânı yaratarak bizleri okutan, varlığımızla gurur duyan babam, son
nefesine kadar bizlere milletimize ve devletimize bağlı, çalışkan, onurlu insanlar
olmamızı öğütledi. Yurtsever, yardımsever ve cömert bir insandı. İyi ki benim
babamdı. Onu rahmetle, minnetle ve şükranla anmaya nefesim yettiğince devam
edeceğim.
Bu satırları okuyan ve hâlâ babası hayatta olan herkese naçizane bir tavsiyem var:
Gidip ona sıkıca sarılın. Gözlerinin içine bakarak onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin.
Çünkü bazen kelimeler için çok geç kalabiliyor insan. O yüzden, sevgi saklanmaz;
söylenir, yaşanır.
Ve unutmayın… Memleket, sadece toprak değildir. Memleket, sevdiklerimizdir.